28 Şubat 2015 Cumartesi

Ak Parti'nin Logosu

Herkese selam. Yine ceplerimde biriken enteresan şeylerden paylaşayım diyorum. Bu defa malzememiz Ak Parti'nin logosu.





Enerji mühim şeydir her zaman. Kimi zaman Dünya siyasetini değiştirir. Kimi zaman hayatı kolaylaştırır. Varlık ve mekanla birlikte ayrılmaz bir değerdir enerji.

Size bir soru; Hangi ampul elektrik enerjisi olmadan çalışabilir?


Ak Parti'nin meşhur logosu hiç bir elektrik sistemine bağlanmadan ışık saçan bir ampul olarak tasarlanmıştır. Bağlantısız. Bu hiç bilimsel değil öyle değil mi? Bilimsel olmaktan çıktığında konuyu felsefi-manevi düzlemde değerlendirmemizin uygun olduğunu düşünüyorum. Tasarımcının derdi neyi anlatmaktı dersiniz?

Bu sembolü izah etmek istersek; Hiçbir kaynağa ihtiyaç duymadan aydınlığın sağlayıcısı şeklinde yorumlanabilirdi. Elbette bu sıfata Tanrıdan başka hiç bir güç sahip olmayacaktır! Güneş de dahil hiç bir yapı beslenmeden sunamaz. Güneşin enerji kaynağı içindeki Helyum'dur ve tamamını tükettiğinde o da ölecektir. Peki Ak Parti'nin logosu, ifade ettiği aydınlığın hangi kaynağa ait olduğunu söylüyor olabilir?

Yedi ışık hüzmesini gördünüz mü? Bu da size tanıdık gelmeliydi aslında.

Özgürlük anıtı ve Ak Parti Logosu büyük ortak yönlere sahip

Turuncu renk aydınlığın, mavi ise aydınlatılmış göğün temsilidir. Bu yönden baktığımızda yukarıdaki mavi tonunun bir gök cisminin aydınlatışı ile ilintilendiğini ve ampulün temelde Güneş ifadesi olduğuna da delil getirilmiş olunuyor. İlerleyen zamanlarda Güneşle ilgili açıklamalara blogdaki çeşitli açıklamalarımda yer vereceğim inşallah.
Özgürlük heykeli sağ elinde meş'alesi ve sol elinde tabuların(kural kanun) bulunduğu kitabıyla ışık getiren bir Güneş Tanrıçası idolüdür aslında. Işık-getiren latincede Luci- ferre birleşimi olarak Hristiyanlık ve Yahudilikte şeytanın isimlerindendir. Luci ışık, Ferre getiren manasındadır. Ak Parti'nin logosu'nun bununla özdeşleştirildiğini düşünmemiz yanlış olmaz.

Kadim zamanın insanları, Güneşin tükenmez şekilde enerji ve yaşam getirdiği, asla beslenmediği ve ruhani aydınlanmanın da kaynağı olduğu fikri ile onu Tanrı edinmişlerdi.


Bunlar da milattan önce 300 lerde Rodos Adasındaki eski Yunanlıların edindiği Güneş Tanrısı Helios'un tarifleri üzerinden yapılan çizimleri.
Bu da Özgürlük Heykeli'nin dikilmesinden öncesinde yapılan bir baskı çalışması


Şayet olası itirazlar nezdinde Allah Teala'nın "En Nur" ismi şerifine çağrışım yapılmak istendi ise Romanesk putlarla, Helen heykelleriyle, Pagan sembolizmiyle ne işimiz olur?
Acaba diyorum insanlar meydanlarda salladıkları bayrağın ifadesini sorguluyor, düşünüyor veya biliyorlar mı? Bir bilen söylesin lütfen!

10 Şubat 2015 Salı

Duhan

Üslup


Sözler okununca, üslubu anlamayan veya anlamamakta ısrar eden bir grup insan olduğunu hep gözlemlemişimdir. Nasreddin Hocayla Carl Sagan'ın fikirlerinin karşı karşıya gelmesi, üstelik gizlenmiş bilgiler'den yola çıkılarak bunun yapılması yabancılanmış olsa gerek. İlla anlaşılması gerekmiyor ama böyle bir "gizli bilgi" kültürünün de var olduğunu bilmek ve başka anlayışlara saygılı olmak gerekir.

Bu üzerinde çalıştığımız "gizli bilgi kültürü" için ezoterizm veya okültizm adı kullanılır. Ezoteri; "içrek, içsel" olan demektir. Okült ise latince occulere'den geliyor ve "saklı, gizli,örtülü" manasındadır. Bu kelimenin Arapça karşılığı da esasen küfür'dür. Küfür'ün tam anlamı da "örtülü, kapalı, gizli, saklı" demek oluyor.


Bazı bilgiler gizlenir ve gizli olarak paylaşılır. Bazı bilgilerse insanın bilinçaltındaki odalarda gizli şekilde barınır ve kişinin kendisi dahi bu bilgilerden haberdar olmaz.

Zaten konuları elimden geldiğince delilleriyle ve basitleştirerek ele almaya çalışıyorum. Bu bilgilerin daha niceleri var ki insanı dumur rüzgarlarıyla savuracak niteliktedir. Başka bir zaman detaylıca konuşuruz.





Şimdi bu seferki konumuz, üslubumun anlaşılması adına yapmak istediğim bir detay çalışması olacak. Böylelikle ezoterik bilgiye ulaşım ve onu anlamak konusunda biraz pratik yapmış ve frekansları eşitlemiş olacağız inşallah.


Duhan

Epey zaman evveli Ankara'da Keçiörene gitmiştim. Bir dükkanın önünden yürüdüm. Bakıyorum.... arkadaş bir olağanüstülük var dükkanda. Sanki koca kütüphanelerde hiç isim kalmamış gibi döner dürüm dükkanının adını Duhan koymuşlar. :)  Duhan döner diye de aratın, göreceksiniz ki böyle bir yer var. Yani uydurmuyorum. (Zaman zarfında dükkan kapanırsa bilmem) "E ne varmış ki bunda?" diyecek olanlar birazcık sabreylesin.. geleceğiz.

Sonra ben de hemen çaktırmadan bir fotoğraf alıverdim mekandan.



Duhan ne demekmiş ve nerede geçiyormuş bir bakın bakalım. Duhan, kuran-ı kerim'in 44. suresidir. 59 ayeti var. Ben de görünce bu ismin kullanılması ile ilgili bir sürü soru sordum aynı şekilde. Dönerci dükkanı açan hangi insan gidip kuran suresinden isim alır ki ? :) Biraz irdeleyelim neden böyle olduğu konusunu düşünürüz.




Konuya kabak gibi Evrenin yaşından falan dem vurarak girmeyim diyorum ama.. bakın, bazı kimselere göre zaman ve evrenin yolculuğu sonsuzdur.

Kendi kuyruğunu sonsuza kadar yutmaya devam eden bir ourobos. Yılan ve zaman çarkı
Bazısı da der ki; "Evren sadece, 13.82 milyar yıldır var ve çok iyi bir ihtimalle, önümüzdeki akıl almaz bir süre boyunca var olacaktır." Bu görüş içerisinde olanlar, genellikle insan'ın ölüşünü ebedi yok oluş olarak ifade ediyorlar.

Bu yönden sonsuzluğun ifade edilişini düşünürken ;
  • Evren için mi? 
  • Zaman için mi?
  • İnsan'ın ölüm sonrası varoluşu için mi? (çoğaltılabilir)
...diye sormamız gerekir. Burada Zaman ve Evren'in sonluluğu bir arada ele alınabilir. Çünkü zaman hareketle var olucudur.  Hareket, mekan ve boyutla zorunlu ilişkili olarak Evren'in varlığı tanımlanır. Bu durumda "Evrenin sonu, zamanın da sonudur" demek olur.


Acun TV8'i satın aldıktan sonra 8 logosunu bu şekilde "sonsuzluk" sembolüyle birleştirdi.

 
Bu sonluluk veya sonsuzluk algısı, güven veya diğer bir deyişle "inanç" yapısına göre değişiklik gösteriyor. 



Sonluluk, kendilerine kitap verilenler için ;

Yaşam, Kıyamet saati ve sonrasını, yani ahiret hayatı' değerlendirmeye tabi tutarak anlaşılır. Ahiretle birlikte sonsuz varoluşa ulaşılacağına ve hesapların görüleceğine güvenirler. Bu durumda kıyamet saati, hem bir son ve hem de sonsuzluğa dönük yeni bir zaman algısının başlangıcı demek olur.

Bu sebepten zamanın sembolizmi seküler veya dinsel anlayışlara göre farklılıklar gösterir.

Mesela ;

Kum Saati Sembolizmi; 

Kum tanelerinin miktarı, belirlenen zamanın ölçüsüdür. Zamanın tekrar başlaması için kum saatini ters çeviren birisinin varlığı mutlaktır ve bu zamanı takdir eden'in, bilinç sahibi oluşunu ve zamana enerji verişini mutlaka gösterir. Bu yönden, zamanı başlatan ve sonlandıran bir bilinçli gücün varlığına itibar edilmesi, kum saati sembolizminde çok önemlidir. Böylelikle kum saatini evrende zamanın var oluşu ile sembolik olarak değerlendirdiğimizde zamanı var eden Tanrı'ya işaretler bulmamız mümkündür. 

Hristiyanlar tarafından çizilmiş, İsa peygamberi "zamanı yöneten Tanrı" şeklinde tasfir eden bir resim

Kum saati, zamanın sonluluğu hissini güçlü bir şekilde uyandırır ve belirlenen zamanın sonlu olduğunu görsel olarak da ifade eder. Diğer taraftan, bir mekandan, diğer bir mekana geçen kum taneleri, mekan değiştirmeyle birlikte yeni bir var oluşa değişim ve geçişe işaret eder. Baktığımızda ortadaki boğum noktası anı ifade eder. Kum saatinde an durağan ve sabittir. Gelecekten geçmişe doğru bir akış olduğu anlaşılır.


Kum tanelerini, insanla birlikte düşünecek olduğumuzda, insanlardan bazısı erken (alttaki kum taneleri), bazısı geç (üstteki kumlar) olmak üzere, farklı farklı zamanlarda mekanlarını değiştirirler. En nihayetinde ölümlü insan, bir kum tanesi değerinde ve ebatlarındadır.

Analog Saat ve Dijital Saat Sembolizmi;

Analog saatler, bir eksen etrafında akrep ve yelkovana verilen enerji göz önüne alınmaksızın, engelsizce, sonsuza kadar dönebilirler.

Dijital saatler de sayıcılık ve sayı tamamlandığında tekrar başlayıcılık gibi bir sistemle tasarlanmışlardır.

Analog saat ve dijital saatler için zamanın başlangıcı ve sonu gibi noktalar yoktur. Enerji kaynağı göz önünde tutulmadığı için zamanı takdir edene işaret etmezler ve zamanın sonsuzluğu hissi verirler.



Analog saatlerde zamanın sonsuzluğu'nun ortadan kalkması için saatin aynen böyle olması gereklidir. Nasıl olacaksa artık  :)


Beytullah'ın yanına saygısızca dikilen hilton'un saat kulesi.


Tabi insanların günlük işlerinde kullanacakları saatlerde bu hissiyatı ortadan kaldırmak için Roma'lılar güzel bir yöntem bulmuşlar.

Saatin üzerindeki Dünya'nın kuşağında "Tempus Fugit" yazıyor. 

Bu saatin aynından camii'nin birinde de görmüştüm. Üstelik kıble yönündeydi. Camilerin kıbleye bakan yönlerinde analog saatlerin olması da enteresan bir detaydır. Biz bu Romalıların çözümüne "tempus fugit" sözüne geri dönelim. Tempus Fugit "zaman uçar" manasına geliyor. Sonsuzluk hissi veren analog saatlerin yanında bu ibarenin bulunmasının güzel bir hatırlatıcı olduğu düşüncesindeyim.

Bu da "zaman uçar" demek olmalı :)

Salvador Dali'nin ünlü "Çözülen Saat" tablosu


Roma ve Bizans kültürü milenyum Türkiyesinin çoğu kültürel sahasına hala çeşitli yollarla varlığını sürdürüyor. Türkiye'nin neresine giderseniz gidin saat kulelerine denk gelirsiniz. Yalnız bunlardan benim bildiğim sadece bir tanesi var ki....
Burası Sincan Ankara :) 

Yalnız aslıda bu "Vakit Daralıyor" epey farklı. Çünkü zaman ve vakit aslında aynı bugünkü algımızda birbirlerinden farklı kavramlar. Vakit daha islami bir is uyandırıyor ve kullanıldığında bir geçicilik de beraberinde geliyor. Daralışla uçuş da birbirinden ayrılıyor.  

Daralış bir azalma kaybediliş, esirleşme ve sıkışmayı,

uçuşsa gidenin geri gelmeyişini, özgürleşme ve uzaklaşmayı izah eder.

Eminim ölümü hatırlamaktan kaçınanlar için kalpleri de daraltıcı bir hatırlatmadır bu. Yakınlarda bir blogda depresif birisine denk geldim. İsteyen buyursun okusun. Bağ


...Neyse aslında hakkında konuşulması gereken Güneş saatleri, kuleler ve saat kuleleri de var ama o konuya ilerleyen zamanlarda gelmeyi düşünüyorum inşallah.





Şimdiiiiiii tekrar başa, duhan konusuna dönecek olursak. Evet bu dönerci duhan, enteresan bir iş ortaya koymuş. Şimdi detay sevenler dikkatli dinlesin lütfen.

Duhan'ın kelime anlamı Arapça Duman demek oluyor.

Buyrun Duhan Döner'in kendi adlarına tescillenmiş logosu. Şimdi Duhan, yani Duman'ı görebiliyor musunuz?
Bu gördüğünüz bir aşçı başlığı olmakla birlikte,...
Aynı zamanda bir atom bombasının patlamasının ardından ortaya çıkan, mantar bulutudur. (Bu bulduğum imajın kocaman sırıtan bir palyaço kellesi şeklinde olduğunu çok sonradan fark edip buraya not düşüyorum) Böylelikle bu sembolizm, aşçı başlığı ile dönerciliğe, Duhan ismiyle de mantar bulutuna, azab verici duman'a bağlanıyor gibi görünüyor. 
Logo'nun işi burada bitmiyor. Şimdi de şu dairesel şekillere bakalım. Bu aslında 360 derecelik bir daire. Yalnızca yazı ve duman bu 360 derecelik daire'nin üzerine geliyor. 360 derecelik daire genellikle zamanı ifade eder. 
Şu opaklaştırma işiyle üst üste getirdiğim iki öğeyi inceleyecek olursanız, tasarımcının saat 1'e doğru ortaya çıkacak olan dumanı ifade etmiş olabileceğini görüyoruz. En doğruyu Allah bilir.
Pekiiii, ayette ne söyleniyor?

Duhan Suresi "9-15"
"Hayır, onlar şüphe içinde oynuyorlar. Artık sen, göğün açık bir duman getireceği günü gözetle. İnsanları bürür. İşte bu elim bir azaptır. 'Rabbimiz! Üzerimizden azabı kaldır, çünkü biz artık iman edenleriz.' Onlar için öğüt almak nerede? Oysa kendilerine açıklayıcı bir peygamber gelmişti. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: 'Öğretilmiş bir delidir' dediler. Biz azabı az bir süre kaldıracağız ama siz yine döneceksiniz."

Duhan'ın ne olduğuyla ilgili çeşitli değerlendirmeler var. Konunun üzerinde daha çok çalışmam gerekiyor. Surenin ilerleyen bir bölümünde de tam da bizim bu sonluluk meselemizden bahseder. Der ki;

Duhan Suresi "34-39"
"Şüphesiz bunlar diyorlar ki: 'İlk ölümümüzden başka bir şey yoktur ve biz yeniden diriltilecek değiliz. Eğer doğru sözlüyseniz bize atalarımızı getirin.'

Onlar mı daha hayırlıdırlar, yoksa Tubbe' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları helak ettik. Çünkü onlar suçlulardı. Biz göğü, yeri ve bu ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. Biz onları ancak hak üzere yarattık. Ama onların çoğu bilmezler."



Yeniden diriltilmemek sonsuz bir hiçliğe erişmek ile açıklanır ki sonsuzluğun vurgusu insanda hep bu hissiyatı veriyor sanki.

Devam etmek isteyenler Sudais'in güzel sesinden Duhan Suresi'nin mealini okuyup dinleyebilir, üzerinde uzun uzun düşünebilirler.


Pekiiiiii "Keçiören'deki dönerci'nin, Duhan ismiyle ve böyle bir sembolizmle ne işi olur birader?" derseniz, inanın hiçbir fikrim yok. Yalnızca bu soruyu soranlara ben de şunu sormak isterim. "Peki Acun'un TV8 inin, sonsuzluk sembolizmiyle ne işi var birader?"

7 Şubat 2015 Cumartesi

Nasreddin Hoca'nın Carl Sagan ve Papazlara Cevabı

Not: Nasreddin Hoca'nın cevabından önce bu yazıyı okumanız gerekmektedir değerli futbolseverler.

Çok bilindik bir fıkradır. Vaktiyle üç Hristiyan Papaz Anadolu'da dolaşarak gelene gidene egzantrik sorular sorup cevaplar arıyorlarmış. Gittikleri yerlerde, o yörenin en bilgili adamını bulup ona cevaplayamayacağı bir soru soruyor ve o adamı küçük düşürüyorlarmış. Gel zaman, git zaman bu üç papazın şöhreti etrafta yayılmış. Karşılarına çıkıp da sorularını cevaplayacak kimseyi bulamaz olmuşlar.

Bir gün birisinin aklına Nasreddin Hoca'nın bu papazların sorularını cevaplayabileceği gelmiş. Karşılarına gelince, Papazlar Hocayı küçümsemişler. "Bu çarıklı sarıklı adam mıdır bahsettiğiniz alim hehehehe?" deyip gülüşmüşler.


O sıralarda bizim Carl Sagan papazların ününü duymuş. Cahil dindarların tartışmalarından notlar derleyip millete duyurmak, belgesel çekmek için geziniyormuş. Koşa koşa Akşehir'e Nasreddin Hoca'nın Papazlarla yapacakları tartışmanın olduğu ortama dalmış.

Birinci Papaz bilmiş bir edayla Hocaya yaklaşıp sormuş ; "Söyle bakalım Dünyanın ortası neresidir?"

Bu sorunun ardından kalabalıkta bir dalgalanma bir hayretlenme olmuş. Nasreddin Hoca sakalını kaşıyıp düşünüyormuş.

Carl Sagan toplanan kalabalığa dönüp seslenmiş. "Ey ahali! İzleyin de görün! Cahil dincilerin kıbleleri birbirine uymaz." diye bağırmış
 Ve hatta demiş ki ;"Bu iki tarafın aralarındaki fikirsel mesafe (eğim) ne kadar artarsa, dinleri arasındaki çatışma (gölgelerin uzunluğu arasındaki fark) da o kadar artar."  
ve
"Eğer bu insanların, Dünya'nın merkezine ulaşabildiklerini hayal ederseniz, ancak ve ancak (afedersiniz) cinsel organımı bulacaklardır"



Bizim Hoca Carl'ın bu edepsiz tavrına kulak asmamış. Hoca bu tabii. Gülerek;"Ben de cidden esaslı bir soru soracağınızı zannetmiştim." demiş. Durur mu? Yapıştırmış cevabı; "Dünyanın ortası benim eşeğin sağ ön ayağının altıdır." demiş.




Papaz afallamış. Carl Sagan dumur olmuş. Herkesin ağzı bir karış açık. Aslında Hoca'nın "Mekke" demesini bekliyorlarmış.


Carl Sagan dumur halde hocayı dinlerken

Papaz "Ne malum" demiş. "Ya başka bir yerse?"

Hoca "İtimad etmiyorsanız, ölçün bakın. Ben de, Karakaçan da sizi bekliyoruz, hadi." demiş.

Carl "Hoca Hoca! Ne diye olayı gevretiyorsun" diye çıkışınca.

Hoca; "Bakın yeğenlerim. Akıllı alim adamlarsınız. Sözün eğrisini doğrusunu ne ise konuşalım da Allahın izniyle hakikat tecelli etsin."

"İnsanlar binyıllardır bu sorunun cevabını arıyor. Buyrun cevabımın analizi. Dünya'nın üç türlü merkezi vardır yeğenlerim.
  • Dünya'nın Karasal Merkezi
  • Dünya'nın Kütlesel Merkezi
  • Dünya'nın Manevi Merkezi

 1- Dünya'nın Karasal Merkezi;  

 

Kudüs'ün Dünya'nın Karasal Merkezi Olduğu İddiası;  

İnsanlardan bazısı dediler ki; "Dünya'nın karasal merkezi Kudüs'tür." Bunu da ispatlamak için enine boyuna ölçümler yapıp çeşitli sonuçlar ortaya sundular. Eğer iddia edildiği gibi böyle bir sonuç çıkarılabilirse, o zaman Papaz eşeğime binip Dünyayı dolaşıp ölçümünü yapsın. Kudüs'e vardığında hesabı doğru ise zaten eşeğin ayağının altının Kudüs'ü işaretlemiş olduğunu görecektir.

Bunun dışında farklı iddialar da vardır.

 

Mekke'nin Dünya'nın Karasal Merkezi Olduğu İddiası;

Bazı müslümanlar, şu an Carl Sagan'ın da benden tastik etmemi beklediği gibi Mekke'nin Dünya'nın merkezi olduğu iddiasındadırlar. 

Yapılan araştırmalardan birisi de bu videoda açıklanıyor

Bu iddia altın orana göre yapılan bir hesaplamanın sonucu olmuştur.

 

Giza Piramitleri'nin Dünya'nın Karasal Merkezi Olduğu İddiası;

Bazı bilimciler Giza Piramitleri'nin koordinatları'nın, çeşitli yöntemlerle hesaplamalarını çıkardılar. Bu hesaplamalardan çeşitli matematiksel analizlerle sonuçlar buldular. 



İnternette bu konuda  derinlemesine yapılmış kamyonla döküman bulabilirsiniz. 


Sonuç; Ortaya hangi iddiayı sunarsanız sunun, oraya Karakaçan'ı götürüp sağ ön ayağının altında kendi sonucunuzu bulduğunuzu göreceksiniz. 

"Cenab-ı Allahtan başka hiçkimse yoktur ki başka bir referansa bağlı olmasın. Her konumun bir başka referans kabulü zorunludur.

Mesela Mekke'nin altın oran'a göre Dünya'nın merkezi olabilmesi için Güney kutbu mesafesini Kuzey kutbu mesafesine oranlamamız gerekmektedir. Şayet Kuzey kutup mesafesi, Güney kutup mesafesine oranlanırsa Madagaskar açıklarında bir yer altın oran noktasına isabet eder :)


 2- Dünya'nın Kütlesel Merkezi; 

Şimdi Karl gelip de bana "Dünya Küreseldir. Hoca siz alimiz diye geçiniyorsunuz ama Antik Mısırlılar, Mayalar bilmemkaç bin yıl evveli en ince detayına kadar biliyorlardı bunu. Sizinse bilimden yaşadığınız gezegenden haberiniz yok." diyecek olursa, cevabım onun cevabını da kapsayıcıdır. 

Dinle yeğenim! Şayet Dünya'nın küresel olduğu bilgisi doğruysa. Dünya'nın merkezi, Dünyadaki her kütlenin tam altındadır. Alt ve üst kavramları Dünya'nın merkeziyetine bağlıdır. Şimdi Dünya'nın neresine gidersen git. Dünya'nın merkezi Karakaçan'ın sağ ön ayağının ortalama 6387 kilometre altına denk gelecektir.

Nasreddin Hocaya göre Dünya'nın Küresel Merkezi



 3- Dünya'nın Manevi Merkezi; 

Duydum ki edepsiz belgeseller çekiyormuşsun yeğenim. Sana hiç yakıştıramadım.
 

 Carl Sagan'a göre Dünya'nın manevi merkezi


Gelelim zurna'nın zırt dediği yereeeeee... Dünya'nın manevi merkezine. Artık sağda solda boşuboşuna Dünyaya Merkez aramayın. Ben hergün bulduğum temiz yerlerde secdeler ederim. 



Dinleyin Ey insanlık, Cenab-ı Hak ne buyuruyor ;

"Doğu da batı da Allah'a aittir. Nereye dönerseniz Allah'ın varlığı oradadır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çepeçevre kuşatan ve her şeyi bilendir. 'Allah oğul edindi' dediler. Hâşâ, O, yücedir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'na aittir. Hepsi O'na boyun eğmişlerdir." Bakara 115-116

"Göklerde ve yerde bulunanlar da, onların gölgeleri de sabah akşam, ister istemez, sadece Allah'a secde ederler." Ra'd 15

Demek o'dur ki, Dünya'nın merkezi her nereye gidiyorsa, biz de onun gittiği yere gitmek mecburiyetindeyizdir. Dünya'nın merkezine kaç derece açı yaparak yaşadığı farketmeksizin Bu Dünyayı her kim çekip çeviriyorsa onun istikametine boyun eğmek durumundayızdır. Allah her şeyin en doğrusunu bilendir." demiiiiiiiiiiiiiş.









4 Şubat 2015 Çarşamba

Carl Sagan'ın Çubuklu Mevzuları

Dün sağda solda gezelerken bir bilim sayfasından tam önüme gümleyerekten bir video düşüverdi. Epey toz kaldırdığını söyleyebilirim. Vaktiyle Carl Sagan adında israili kökenli bir abimiz oturmuş çalışmış. Astrobiyoloji ve gökbilimcilik işini ilerletmiş. Amerikan Uzay Enstitüleri sırtını sıvazlamışlar. Yağlı çörekli ortamlar. İşin en çok övgüye mazhar olan tarafı da bu ilmini nato mermer nato kafa, cühela adamları alim edecek kadar basite indirgeyerek pazarlamasıymış. Ben söyleyenlerin yalancısıyım.


1980 yılının şenlikli bir döneminde tayfasıyla takunyaları giyip çölde bayırda gezinmeye ve belgeseller çekinmeye başlamışlar. İşte bu seriden ilki olan "Kozmoz - Bir Kişisel Seyahat" adındaki 13 bölümlük dizi vikipedi verileriyle 60 dan fazla ülkede 500 milyona yakın kişinin hayretlenmesine vesile olmuş. Pek tabi ben de hayretlenince epey toz yutmuş bulundum. İstiyorum ki biraz da siz hayretlenin ne var?!


Şimdi müsade buyurursanız arkanıza yaslanın ve serinin ilki "Kozmik Okyanusun Kıyıları" isimli bu belgeselin 5 dakikalık şu bölümünü izleyip geri gelin lütfen çünkü anlatacaklarım var.








Detay seven gelsin? Bakalım siz de aynı detayları görmüş müsünüz?

Carl hoca girişte olaya epik, masalsı bir başlangıç yaparak Eratosthenes'in Dünyanın çevresini hesaplayış serüvenini anlatıyor. Biz hikayeyi birazcık son kısımlarından ele alacağız. Buradaki hiçbir detay boşuna hazırlanmamış. Eğer videoyu tekrar açıp 3:11 den başlatacak olursanız aynen göreceğiniz sahne budur bakın.





Şimdi bu sahneyi görür görmez koşarak gittim bir online haritadan ekran görüntüsü alıp üzerine opak şekilde çakıştırdım. Bakın ortaya ne çıktı. 


Carl Sagan Genital Bölgesine Mekkeyi İsabetliyor

İşte. Üzerindeki harita tamamlandığında Carl abinin Mekkeyi nereye hizalayarak bize elindeki haritayı gösterdiğine dikkat edin! Haritanın Carl Sagan'a doğru olan kısmının bittiği nokta islamın kutsal beldesi Mekke şehri. Bu oturuşun sebebi ve anlamı için ne söylenebilir ki? Birisi çıksa sorsa "Ne yapmaya çalışıyorsun birader?" dese ne cevap vereceklerdi? Zaten kırmızı boğazlı kazağı da hiç yakışmamış.

Sonrasında elleriyle haritada gezinirken maketlerini tanıtıyor. "İki tane çubuk veya dikilitaş yerleştirdim" diyor. Buradaki "yerleştirme (insert)" bahsi de ingilizcede doğrudan doğruya cinsel birleşme için kullanılır.

Obeliskler (Dikilitaşlar)

Bu arada bahsi geçen dikilitaşlar, yani Carl Sagan'ın tabiriyle obeliskleri biraz incelemek isterim. Obeliskler Antik Mısırda Tanrıları ve Firavunu övüp cilalamak, onlara saygılarını hürmetlerini belirtmek, işlerini tanıtmak ve Tanrılarını yüceltmek için oraya buraya dikip dağıttıkları prizmatik bir dikilitaş türüdür. Bugün Sultanahmet meydanında da birkaçbin yıl öncesinden kalma iki obelisk görmeniz mümkündür. Dünyanın en ünlü meydanlarında Washingtonda "Washington Monument",  Pariste "Luxor Obelisk", Londrada "Kleopatra'nın İğnesi", Vatikan "St. Peter's Meydanı" gibi örnekleriyle pek meşhur putlardır bunlar. Obeliskler, islamda kesin olarak yasaklanmış ve "Ey iman edenler! Alkol, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçınınız ki kurtuluşa eresiniz." Maide 90 ayetiyle açıkça terkedilmesi emredilmiş ve "pislik" olarak tanımlanmış nesnelerdir.



Bu resimlerde görmüş olduğunuz yer mekkedeki meşhur şeytan taşlama yeriydi. Gördüğünüz gibi bu dikilitaşlar obelisklerin birer örneği olarak şeytanı ve putları simgeliyordu ve şeytanın taşlanması, putların reddedilmesi gerekliğinin kabulü anlamına geliyordu.



Daha sonra Suud yönetimi ne yaptı ? Yoğunluğu azaltmak ve modern bir şekle kavuşturmak bahanesiyle, yeni inşaatında bu dikilitaşları ortadan kaldırıp yerine bu eliptik beton duvarı imal etti. Peki bu duvar bir obelisk sayılır mı? Bence hayır.


İşte bu da Sultanahmet meydanındaki dikilitaş. Sanki taşın kendi beyanıymış gibi üzerine yazılan sözler şöyledir. "Önceleri direnmiştim; fakat yüce efendimizin emirlerine itaat ederek, yenilen tiranlar üzerinde zafer çelengini taşımam gerekti. Her şey Theodosius ve onun kesintisiz sülalesine boyun eğiyor. Bana da galip geldiler ve reis Proclus’un idaresi altında otuz günde yükselmeye mecbur oldum."
Güneydoğu cephesinde de şöyle yazıyormuş;
Güneşin doğduğu sırada sahip olduğu altın renkleri dünyaya yayan Horus’un verdiği kuvveti, serveti, kuvvetli sevgi, saygıyı taşıyan ve Aşağı ve Yukarı Mısır’ın tacına sahip olan ve bizzat Güneş tarafından seçilmiş olan firavun, bu eseri babası Ra için yaptırdı.
 
Güneş konusu dikkatinizi çekmiştir. Benim de dikkatimi çekti. Carl Sagan'ın da dikkatini çekmiş olacak ki haritaları kucağında gezdiriyor ve Güneşin tam tepede oluşuyla aydınlanan biliminsanlarını milyonlara aşk ile anlatıyor.
 
Carl abi çubukların gölgelerini hesaplarken ince ince "çubuklar gölge yapmıyor" diyor ve  kadraja kendi çubuğunu! da mekkenin koordinatlarında gösterirken, Dünyanın yuvarlaklığıyla ilgili o muciz keşfin sarhoşluğuyla Carl Saganın şu fesat karizmasına bakakalırken buluyoruz kendimizi. Sonra sahnede ufak bir değişiklik geliyor.
 
 
Sagan burada eliyle kudüsü işaret ederken obelisk maketlerinden birisini genital organı gibi gösterip sırıtıyor.


Tam 3:32 de pozunu değiştirip haritayı yatırıyor ve Mekkeyi boşluğa çıkarıp parmağının ucuyla bu defa "Kudüs" kentini işaret ediyor.  
 
Burada tam olarak "For the certain moment each stick casts no shadow" yani "Aynı anda tüm çubuklar hiç gölge yapmadığına göre"... 
 
"That's perfectly easy to understand" ..."Bu anlamak için müthiş kolaydır." diyor.
 
ve sanki cümlesi bitmiş gibi bekleyip bir yandan da Kudüsü işaretlemiş olduğu halde "Dünyanın düz olduğunu" diye tamamlıyor. Dünyanın düzlüğü ve yuvarlaklığıyla ilgili bahsi ile beraber Kudüs'ü işaretlemesi ve "anlamak için müthiş kolay bir şey"den bahsetmesi ister istemez kilisenin bağnaz tutumlarından kaynaklanan tarihi olayları hatırlatmak için kullanılmış olsa gerekir. Vaktiyle Muhterem Galileo'nun Güneş merkezli evren modeli yüzünden çok başı ağrımıştı. 
 
İşte bu andan sonra işler daha da enteresanlaşıyor ve görmek istemeyenlere iyiden iyiye mesajı yapıştırıyor. "Bunları göremediyseniz artık bunu da mı görmediniz?" dercesine, Dünyayı bükerek gölgelerin uyumsuzluğunun sebebini açıklıyor. Söyle bize Carl abi neden gölgeler farklı farklıymış?


Bu noktada da bu "dikkate değer", "belirgin" gölgenin, obeliskin üzerinden Carl abinin parmağına ve oradan da Kudüse yol aldığı ve orayı işaret ettiği daha da netleşiyor. Zaten artık içinizde "yok artık abi iyiden sallıyorsun" diyenler kaldıysa, onlar şimdiki rövaşatayı iyi seyretsin... geliyor :)
 
 

Carl iyice azıtıyor bu noktada. Hani bilardoda kullanılan bir tabir vardır. "ince gör". Artık aleni şekilde Kudüs-Mekke hattını iki putun zirvesi ile inceden gösterip "Dünya eğimli olduğu için bu iki gölge birbirinden farklıdır" diyor. "Yalnızca bu da değil" diyor. "Eğim ne kadar artarsa gölgeler arası uzunluk farkı da o kadar artar" diyerek mesajını sağlamca bağlıyor. Dikkat ederseniz Kudüs'ü gösteren obeliskin gölgesi sağ eline, Mekkeyi gösterenin gölgesi ise tam kalbine düşüyor. Bu yönelişin de incecik görülmüş zarif bir hareket olduğunu söylemek yanlış olmaz.
 
 
Velhasılı kelam Carl abimiz ne demek istiyor? 
 
Gölgeler; Aynı kaynaktan gelen ışığın, iki öğretiye (obelisk) vurarak oluşturduğu izler, yani dinler olarak değerlendirebilir. Bu bir anlamda da şüpheyi sembolize eder.
 
"Kutsal şehri Mekke olan "İslam" ve Kutsal Şehri Kudüs olan "Hristiyanlık - Yahudilik" iki hatta üç ayrı semavi öğretidir. Bu iki/üç yolun Dünyayı düz olarak algılayan bağnazlıkları ve bilimin, gerçeğin, hakikatin yolunu terketmiş olmalarından dolayı kıbleleri birbirine uymaz. Oysa bilimi rehber edinselerdi yanılgıya düşmeyeceklerdi." demeye getirilmiş olduğu kanaatindeyim.
 
Güneşin gerçeği sembolize ettiğini hepimiz biliriz. Türkçede "Güneş balçıkla sıvanmaz" deyiminde gerçeklik Güneşle sembolize edilir. Bu anlamda "gerçekliğin doğrusal aydınlığı karşısında bu iki öğreti de batıldır." mesajı işleniyor olmalıdır. Öte yandan inceden inceye Sultanahmet meydanına kadar Dünyanın her yerine yayılmış obelisklerin üzerinde isminin övüldüğü Mısırlıların Güneş Tanrısı Ra ya da selam çakmış oluyor olabilir.
 

Video burada bitmiyor Carl abi son sözü o kibar ses tonuyla veriyor.  
 
 
 
"Yani" diyor. "Eğer bu çubukların, Dünyanın merkezine kadar uzadıklarını hayal ederseniz... (Bunu derken eksenler yine Kudüs-Mekke ekseninde görünüyor.) ... (ve bakıyoruuuuuuuz)







 

Ah be Carl abi! Milyonlara seyrettirdiğin, ödülleri çuvallayıp götürdüğün şu fiyaskoya, şu edepsiz, hadsiz, rezil işlere bak. Yakıştı mı sana? Nerededir şimdi o ödüller? Yoksa seni de dikilitaşlarla övdükleri Firavunlar gibi altınlarla mı gömdüler??

()

Nasreddin Hoca'nın Carl Sagan ve Papazlara Cevabı için;